DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TBMM’de, “Son günlerde gizli fon dolandırıcılığı, sosyal medya fenomenleri üzerinden kara para aklama, kayıt dışı para aklama, vergi kaçırma gibi hadiselere sıklıkla şahit oluyoruz. Bu tür hadiseler iktidarın ekonomi, hukuk ve şeffaflık alanında oluşturduğu yozlaşmış bir ortamın tezahürüdür. Bu hükümet alın ve akıl teri dökerek kazanç elde etme yerine; ölçüsüz rant, rüşvet, yolsuzluk ve köşe dönme anlayışıyla kısa yoldan zengin olmayı özendiren bir ekonomik iklim yaratmıştır. Bu ülkede hakkaniyetle, alın teriyle, bilek gücüyle, helalinden kazanmanın zorlaştığı bir ortam oluşmuştur. Bu ülkede bu iklimi oluşturan ve bu işin asıl sorumlusu hükümettir ve Sayın Erdoğan’dır” dedi. Babacan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için de “Bahçeli geldi Erdoğan’a ortak oldu. O günden bu yana ülke bir krizden diğerine savruluyor. Nerede kriz, o resmin içinde Bahçeli var. Ekonomik kriz deseniz öyle, yargı krizi deseniz öyle” ifadelerini kullandı.
Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Babacan, şunları söyledi:
“ÜLKENİN BİR NUMARALI GÜNDEMİ EKONOMİ”
“2023 yılını gerçekten zor şartlar altında geçirdik, geçirmeye devam ediyoruz. Halkın içine karıştığınızda açıkça görüyoruz ki şu anda bu ülkenin bir numaralı gündemi aslında geçim. Ülkenin bir numaralı gündemi ekonomi. Yediden yetmişe herkesin tek gündemi çarşı pazardaki fiyatlar, ev kirası, çay, kahve, simit fiyatları ve geçinme derdi. Türk-İş açıkladı; 4 kişilik bir ailenin şu andaki açlık sınırı 14 bin liranın üstüne çıkmış durumda. Asgari ücret 11 bin 500, yılbaşında asgari ücrete nasıl bir zam versek diye, farklı farklı dolambaçlı yollardan, farklı enflasyon hesap metotlarıyla, ‘yılda iki defa değil de bir defa artıralım’ diyerek artan enflasyon karşısında ezilen tüm çalışanlarımızın bu şartlardan nasıl kurtulacağını planlamak yerine, hükümet asgari ücretin sınırlı tutulmasının çabasına şimdiden girmiş durumda.
14 bin liralık açlık sınırı, 4 kişilik bir aile eğer 14 bin liranın altında bir gelire sahipse o ailenin aç kalması demek. Son aylarda açlık sınırı asgari ücretin çok üzerinde seyretmeye başladı. Resmi enflasyonla açlık sınırıyla asgari ücret arasındaki fark gittikçe büyüyor. Buna rağmen hükümet, ‘hedeflenen enflasyon oranında gelirler artmalı’ diyor. Bu yıl oluşan enflasyon farkını vatandaşlara unutturmak, gelecek yıl için açıkladıkları, tutup tutmayacağı belli olmayan düşük bir enflasyon üzerinden yılbaşında zam vermek demek. Kimse, kimseyi aldatmasın. Çarşıya, pazara çıkan herkes bu ülkenin gerçeklerini görüyor. Yoksulluk sınırı 45 bin 686 liraya çıkmış durumda. Türkiye’de kaç haneye 45 bin lira veya üzerinde bir gelir giriyor? O yüzden herkesin gündemi ekonomi. Artık karın doyurmak yaşam savaşına dönmüş durumda. Koskaca ülke survivor setine döndü.
“BOŞUNA UĞRAŞMASINLAR, HUKUK OLMADAN BU ÜLKENİN EKONOMİSİ DÜZELMEZ”
Maaşlar böyle erimişken hükümetten gelen açıklamalar gerçekten bizleri hayrete düşürüyor. Bizzat Cumhurbaşkanının seçimlerden önce söz verdiği halde, ‘ben iktidarda olduğum sürece faiz artmaz ancak düşer’ dediği halde faizi 5 kat artıran kendileri oldu. ‘Enflasyon düşecek’ derken enflasyonun sürekli artığına 85 milyon şahit oldu. Boşuna uğraşmasınlar, hukuk olmadan bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Türkiye gibi doğal kaynağı sınırlı olan ülkelerin en önemli kaynağı güvendir. Güven aynı zamanda hukuk güvenliğidir. Bir ülkede hukuk güvenliği yoksa o ülkeye yeterince yatırım gelmez, o ülkede yeterince istihdam oluşmaz. Yatırımın olmadığı, yeterli miktarda istihdamın oluşmadığı bir ülkede refah artmaz. İstediğiniz kadar Amerika turlarına gidin, Körfez’e gidin. Dökme suyla değirmen dönmez.
Seçimden bu yana 6 ay geçti. Herhangi bir düzelme görüyor musunuz? Dolar kuru seçimden bu yana 20 liradan 29’a çıktı mı? Faizler yüzde 8 buçuktan yüzde 40’a çıktı mı? Merkez Bankası, ‘daha da artıracağım’ diyor mu? Bu ülkede enflasyon yüksek seyretmeye devam ediyor mu? Seçim vaatleri ne oldu? Enflasyon düşecek vaatlerine ne oldu? Ekonomi yönetiminin en önemli unsuru güvendir. Güven aynı zamanda ülkenin yarınlarıyla ilgili bir kavramdır. Tüm ahali inanırsa o zaman ekonomi düzelmeye başlar. Beklentilerin sürekli bozuk olduğu, yarınların bugünden daha kötü olacağına inanan milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede ekonominin düzelmesi mümkün olmaz. Sayın Erdoğan’da sık sık, ‘enflasyon her yerde’ diyor. Türkiye kadar yüksek enflasyonun olduğu kaç ülke var? Milletin bir yılda gördüğü enflasyonu siz bu millete bir ayda, on beş günde gösteriyorsunuz.
“6 AYDIR BÜTÜN YANLIŞLAR DEVAM EDİYOR”
Türkiye’de kamuda çoklu maaş uygulaması aynen devam ediyor. İşe alımlarda torpiller, ihalelerde kayırmalar aynen devam ediyor. Beştepe’nin israf görüntüleri aynen devam ediyor. Devleti batırma projesi olan KKM hala bu ülkenin Merkez Bankası’ndan milyarlarca dolar karşılıksız para basılarak ödeniyor. Siz bu ülkede enflasyonu nasıl düşüreceksiniz? Bütün bu yanlışların karşısında Merkez Bankası faiz artırarak enflasyonu düşürmeye çalışıyor. Hani ne oldu Erdoğan’ın, ‘faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ söylemine. Defalarca bu milletin gözünün içine baka baka, ‘ben ekonomistim, benim alanım ekomi’ deyip de, ‘faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ diyen kendisi değil miydi? Eğer bu tezi doğruysa Merkez Bankası’nın faizleri artırması enflasyonun artmasına sebep olur. Sayın Erdoğan’dan son 6 aydır bu işle ilgili tek bir cümle duydunuz mu?
Yargıya müdahale artarak devam ediyor. AYM’yi ve AİHM tanımamazlık aynen devam ediyor. Sinan Ateş’in failleri hala korunmaya devam ediyor. İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısının yargıdaki rüşvet çarkıyla ilgili şikayetinin üzerine hala gidilmiyor. Ne oldu? Bir ülkenin bir adliyesinin en üst makamındaki kişi kendi adliyesinde çalışanlarla ilgili ihbarda bulunuyor. Ne yapılıyor, hiçbirimizin haberi yok. 6 aydır bütün yanlışlar devam ediyor. Suç örgütü liderlerini kollayan, emniyet birimlerinde ve yargıda paralel bir düzen oluşturup başsavcının ifadesiyle FETÖ’ye rahmet okutanlarla ortaklık yapılmaya devam ediliyor. Ekonomi böyle mi düzelecek? Ekonomi yönetimindeki arkadaşlar havanda su dövsün dursun. İyi niyetle istedikleri kadar çaba göstersinler. Onlar bir şeyler yapmaya çalışıyor ama ayakları bu ülkenin hukuksuzluk ve adaletsizlik zincirleriyle bağlı.
Bu işi gerçekten çözmek istiyorsanız sizin görüşmeniz gereken bir kişi var. Onun da adresi Beştepe, Ankara. Gidin onu ikna edin, deyin ki, ‘olmuyor, yapamıyoruz. Siz bu hukuksuzluğu, adaletsizliği gidermeden, bununla ilgili gerekli tedbirleri almadan bizim ekonomi yönetimi olarak yapabileceğimiz bir şey kalmadı Sayın Cumhurbaşkanı’ deyin ve onu ikna edin. Siz onu ikna etmeden yatırımcıları ikna edemezsiniz. Gidip bir ülkenin devlet başkanından bizzat, ‘bana biraz borç verir misin’ diye talepte bulunmak, bu şekilde borç alırsanız yarın emir almak zorunda kalırsınız. Giderek, yalvararak, ülkeler arası anlaşmalarla borç borçdur. 13 yıl bu ülkenin bakanlar kurulunda oldum. Bir kere de gidip bir ülkeden bir para istemedik. Gerekeni yapanı para cıva gibidir akar gelir.
“TORBA KANUNLA GERÇEKTEN PEK ÇOK YANLIŞ UYGULAMANIN DEVAM ETTİRİLECEĞİ NİYETİNİ DE GÖRMÜŞ OLUYORUZ”
Meclis’e sunulan 80 maddelik torba kanunla gerçekten pek çok yanlış uygulamanın devam ettirileceği niyetini de görmüş oluyoruz. Bu teklifte; haksız servet transferini önleyecek, imar rantlarını vergilendirecek, vergide adaleti ve öngörülebilirliği sağlayacak hiçbir adım yok. Vergi cennetlerine yapılan transferlerden stopaj alınmasına ilişkin bir adım yok. Tarım sektöründe kullanılan mazottaki ÖTV’nin çiftçilerimize tam olarak iadesiyle ilgili bir adım yok. Ücretlilerin gelir vergisi kanunun 89. maddesinde yer alan eğitim ve sağlık harcamaları gibi indirim unsurlarını, matrahlarından indirebilmelerine imkan sağlayan hususlar yok. Tam tersine bu teklifte mevcut yanlışların daha da ötesine gidilen, yanlışların devamını getiren maddeler var.
“GECE YARISI ANSIZIN VERGİLERLE GELEBİLECEĞİ YETKİSİNİ BU TORBA YASAYLA CUMHURBAŞKANINA VERİYORSUNUZ”
Kur korumalı mevduat ve katılım hesaplarına uygulanan kurumlar vergisi istisna süresinin Haziran 2024’e kadar uzatılması var. Eğer bizim esnafımız 10 liralık mal alıp sattıysa oradan helalinden, alın teriyle bir liralık bir kazanç sağladıysa ondan vergi alıyorsunuz, KKM’den faiz üzerine faiz, bir de kur farkı alan kişilerden tek kuruş vergi almıyorsunuz. Serveti olan, bankada KKM açan ve bundan katmerli faiz alan, faiz üzerine kur farkı alanlardan bir kuruş vergi almıyorsunuz, bunun hazirana kadar da devam edeceğini torba yasaya koyuyorsunuz ama asgari ücretliden vergi almaya devam ediyorsunuz. Kamuda çoklu ve ballı maaş uygulamalarına son verme yönünde hiçbir adım atılmazken tam tersine kamu görevlilerinin ekstra gelir elde etmesine yasal dayanak oluşturan madde koyuyorsunuz. Cumhurbaşkanına vergi düzenlemesine ilişkin çok sayıda yeni yetkiler veriyorlar. Bütçe hakkı Meclis’indir. Vergiyle ilgili önemli düzenlemeler Meclis’te yapılır. Çünkü Meclis çok geniş ve önemli bir istişare mekanizmasıdır. Meclis evet bir yasama organıdır ama aynı zamanda bir denetim organıdır ve her şeyden önemlisi de bir geniş istişare mekanizmasıdır. Gece yarısı ansızın vergilerle gelebileceği yetkisini bu torba yasayla Cumhurbaşkanına veriyorsunuz.
“BU HÜKÜMET KISA YOLDAN ZENGİN OLMAYI ÖZENDİREN BİR EKONOMİK İKLİM YARATMIŞTIR”
Son günlerde gizli fon dolandırıcılığı, sosyal medya fenomenleri üzerinden kara para aklama, kayıt dışı para aklama, vergi kaçırma gibi hadiselere sıklıkla şahit oluyoruz. Bu tür hadiseler iktidarın ekonomi, hukuk ve şeffaflık alanında oluşturduğu yozlaşmış bir ortamın tezahürüdür. Bu hükümet alın ve akıl teri dökerek kazanç elde etme yerine; ölçüsüz rant, rüşvet, yolsuzluk ve köşe dönme anlayışıyla kısa yoldan zengin olmayı özendiren bir ekonomik iklim yaratmıştır. Bu ülkede hakkaniyetle, alın teriyle, bilek gücüyle, helalinden kazanmanın zorlaştığı bir ortam oluşmuştur. Fırsat eşitliğinin olmadığı bir ülkede insanlar para kazanmak için farklı yollara sapabiliyor. Bir yerde ölçüsüz bir kazanç varsa bilin ki orada aynı zamanda haksızlık vardır, aldatma vardır, hukuksuzluk vardır. Kısa yoldan çok para kazanayım denildiğinde bunu helalinden yapmak çoğu zaman çok zordur. Bu ülkede bu iklimi oluşturan ve bu işin asıl sorumlusu hükümettir ve Sayın Erdoğan’dır. Bu ülkenin resmi dökümanlarından, ‘yolsuzluk’ kelimesi çıkarılıyor. Böyle bir ortamda şeffaflığı, denetimi, iç kontrolü ve hesap verebilirliği yok eden bir yönetimin Türkiye’yi bu bataklıktan çıkarma şansı yoktur.
“İÇ KAMUOYUNA DÖNÜK PROPAGANDAYLA MALZEME EDİLEN FİLİSTİN DAVASI, FİLİSTİN’DEKİ BEBEKLERİ BOMBALANMAKTAN KURTARAMADI”
İsrail’in Gazze’deki saldırıları ağır ve insafsız bir şekilde devam etti. Bu büyük kıyım hukuksuzca, haksızca bugüne kadar 16 bin masum insanın ölümüne sebep oldu. Bunların yüzde 70’i kadın ve çocuk. İsrail’in işlediği bu insanlık suçuna destek olan ülkeler bu suçun ortağıdır. Bu kara lekeyi onlarca yıl temizleyemeyeceklerdir. Zamanında soykırımına uğramak hiçbir millete zulmetmek hakkı vermez. Bir yanlış başka bir yanlışla düzeltilmez. Zamanında uğranılan haksızlık ve soykırımı bugünkü soykırıma meşruiet zemini hazırlamaz. Bugün Gazze’de işlenen insanlık suçları ve savaş suçları da gün gelecek bütün dünya tarafından lanetlenecek. Bu konuda karar alanların, destek verenlerin aklını başına alması lazım. Hani insan hakları, çocuk hakları, kadın hakları? Ateşkes anlaşmasından memnuniyet duyduk ama kanayan yaraya sadece ufak bir pansuman. Kalıcı bir barış sağlanmadan İsrail- Filistin meselesinin gerçek anlamda çözümü mümkün olmayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ne yapıyor? Kuru hamaset, sokak eylemleri, sloganlar, ‘ey’ nidaları. Bunların hiçbirisi Filistinli kardeşlerimizin canlarını kurtarmaya yetmedi. Bağırıp çağırmakla sorunu çözemiyorsunuz. İç kamuoyuna dönük propagandayla malzeme edilen Filistin davası, Filistin’deki bebekleri bombalanmaktan kurtaramadı. Hükümet slogan atmak dışında icraat üretmekte zorlanıyor. Çünkü güven yoksa, itibar yoksa kimse sizi arabulucu olarak kabul etmez. Güvenilmeyen bir hükümetin imzası kabul görür mü? Her daim doğruyu söyleyeceksiniz, dış politika da zig zag yapmayacaksınız, sürekli ‘u’ dönüşleri yapmayacaksınız.
“DEVA PARTİSİ OLARAK YEREL SEÇİMLERE KENDİ ADIMIZLA VE KENDİ ADAYLARIMIZLA GİRECEĞİZ”
Yerel seçimlere bugün itibarıyla tam 4 ay var. DEVA Partisi olarak yerel seçimlere kendi adımızla ve kendi adaylarımızla gireceğiz. Ülkemizin dört bir yanını DEVA belediyeleriyle hizmeti ulaştırmanın şu anda yoğun bir hazırlığı içindeyiz. İktidarın yozlaşmalarına ve yolsuzluklarına temiz ve şeffaf belediyecilikle ile cevap vereceğiz. Muhalefetin iktidar partisi olmadığımız için iş yaptırmıyorlar bahanesine güçlü icraatlarımızla cevap vereceğiz. Bahane üretmeyeceğiz, çalışacağız. Belediyeleri vatandaşlarımızın evi yapacağız. Demokrasiyi yerelden güçlendireceğiz. Tüm bu hoyrat düzene yerelden başlayarak ‘dur’ diyeceğiz.
3 Aralık Pazar günü ilk grup belediye başkan adayımızı kamuoyuyla paylaşacağız. Türkiye’nin dört bir yanından yaklaşık 50 kadar adayımızı duyuracağız. Böylesine kapsamlı bir tanıtım programıyla adaylarını kamuoyuna duyuran ilk siyasi partide DEVA olacak. Böylece tüm Türkiye’de adaylarımız derhal çalışmaya başlayacak. Yerel yönetimler ve şehircilik anlayışımızı vatandaşlarımıza anlatacağız. Bizim belediye başkanlarımız daha aday oldukları gün siyasi etik sözleşmesine atacakları imzayla nasıl bir yönetime talip olduklarını öyle lafta değil, yazıyla imzayla ilan etmiş olacaklar.
“BAHÇELİ GELDİ ERDOĞAN’A ORTAK OLDU. O GÜNDEN BU YANA ÜLKE BİR KRİZDEN DİĞERİNE SAVRULUYOR”
Geçen hafta yüzde 10’luk oyuyla sadece Ak Parti’yi değil, koskoca ülkeyi esir alan, adeta ülkenin üstüne kayyım gibi atanan Bahçeli’den söz etmiştim. Tam 6 gün sonra bir temsilcisinden cevap geldi. Tek bildikleri küfür, hakaret, iftira, bağırma, çağırma. Bahçeli’ye sesleniyorum; yardımcılarınızın arkasına saklanmayın. Ne söyleyecekseniz bana cevap verin. Sayın Bahçeli, bugüne kadar bu ülkenin menfaatine hangi icraatınız oldu? Bağırıp çağırmaktan, öfke siyasetinden başka somut icraattan bahsediyorum. Bütün krizlerde iktidar ortağıydınız. 2001 krizinde yazar kasa fırlatılırken o binadaki makam odanızı kullanıyordunuz. Hükümetin ortağıydınız. Bahçeli geldi Erdoğan’a ortak oldu. O günden bu yana ülke bir krizden diğerine savruluyor. Nerede kriz, o resmin içinde Bahçeli var. Ekonomik kriz deseniz öyle, yargı krizi deseniz öyle. Bahçeli’nin, MHP gibi bu ülkenin köklü bir kurumunu, MHP gibi geleneği olan, saygınlığı olan köklerden gelen bir kurumu, Bahçeli’nin bu hale getirmesi ülkemize de, ülkemizdeki milliyetçilik anlayışına da yakışmıyor.”
“GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’DE 50 ARTI 1 MECBURİYETİ YOK”
Babacan, konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. 50 artı 1’in sorulması üzerine Babacan, şu yanıtı verdi:
“Sayın Erdoğan, Bahçeli’yi sistem değiştikten sonra ortak almak zorunda kaldı. 50 artı 1’den şikayet etmek aslında ortağa mahkum olmadan da seçilme arzusu. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de 50 artı 1 mecburiyeti yok. Burada tam demokrasi var. Parlamentonun güçlü olduğu, seçimler sonucunda oluşan parlamentodan bir hükümet oluşturup o hükümetin tekrar parlamentoya güven oyu ile çıkması söz konusu. Bu işin gerçek çözümü parlamenter sistemde. Eğer ortağından memnun değilse, 50 artı 1’den şikayet ediyorsa hazırladığımız raporu okusun.”